top of page
  • Kaan Köprülü

Ahmed Cevdet Paşa


Ahmed Cevdet Paşa'nın fotoğrafı
Ahmed Cevdet Paşa

            Kendi aktarımına göre hicri 1238 yılında Bulgaristan’ın Lofça kasabasında doğdu. (26-27 Mart 1823). Asıl adı Ahmet olmakla birlikte Cevdet mahlasını ise İstanbul’da yanında eğitim gördüğü şair Süleyman Fehim Efendi’den almıştır. Babası, Lofça’nın ileri gelenlerinden Hacı İsmail Ağa, annesi ise yine Lofça’nın önde gelen ailelerinden Topuzoğlu ailesine mensup olan Ayşe Sümbül Hanım’dır.


            Ahmed Cevdet, eğitim hayatına küçük yaşta dedesinin destekleri ile Lofça müftüsü Hafız Ömer Efendi ile başladı. Arapçayı kısa sürede öğrenen Ahmed Cevdet, ilerleyen sürede İslami ilimlerle ilgili olan kitapları okuyacak düzeye geldi. Daha sonra ise kadı nâibi Hacı Eşref Efendi ve müftü Hafız Mehmed Efendi’den eğitim almaya devam etti.  17 yaşına geldiğinde eğitimini daha da ileriye taşıması için büyükbabası tarafından İstanbul’a gönderildi. İstanbul’a geldiğinde de ilmi tartışmalarda ve derslerde kendini kanıtladı. Dönemin iyi hocalarından da hesap ve cebir gibi dersler gördü. Eğitimine devam ettiği sırada da ders verebilmek için hocalarından icazet aldı. Aynı zamanda da Murad Molla Tekkesi’nde Farsça bilgisini geliştirdi. Ayrıca dönemin tanınmış mutasavvıflarından olan Kuşadalı İbrahim Efendi’nin sohbetlerine katıldı.


            Öğrenim hayatından sonra başladığı devlet görevinde ilk görevi, Rumeli kazaskerliğine bağlı Premedi kazasının kadılığı oldu. 1845 yılında ise İstanbul müderrisliğinin ruûsunu (tayin işlerinden sorumlu memur) aldı. 1848 yılında ise Sadrazam Mustafa Reşid Paşa’nın talimatlarını bildirmek üzere Bükreş’e Keçecizâde Fuad Paşa’nın yanına gönderildi. 10 Nisan 1849 yılında ise Osmanlı medresesinin ilk kademesini oluşturan “hareket-i hâriç” rütbesini aldı. Ertesi yıl ise Meclis-i Maârif-i Umûmiyye âzalığı ve dârülmuallimîn müdürlüğüne getirildi. Bu arada da Fuad Efendi ile yaptığı Bursa ziyaretinde, Fuad Efendi ile Kavâid-i Osmâniyye adlı kitabı ve Şirket-i Hayriyye’nin kuruluş nizamnâmesi eserlerini hazırladı. İstanbul’a döndükten sonra da 1851 yılında Encümen-i Dâniş üyeliğine seçildi. Encümenin ilk eseri olarak Kavâid-i Osmâniyye’yi tekrar kaleme alarak Sultan Abdülmecid’e sundu. Bu başarısı üzerine derecesi hareket-i altmışlı’ya yükseltirdi. 1853 yılında ise 1774-1826 yılları arasındaki Osmanlı tarihini yazmakla görevlendirildi. Eserin ilk üç cildinden sonra ise Süleymaniye medresesinin ilk rütbesi olan mûsıle-i Süleymâniyye derecesini aldı. Görevinden 2 yıl sonra ise vak’anüvis olarak tayin edildi ve bir yandan tarihinin devamını yazarken de aynı anda zamanın siyasi olaylarını anlatan Tezâkir-i Cevdet’i kaleme aldı.


            Devlet kademelerindeki yükselişinin yanı sıra ilmiye olarak da ilerlemesini sürdüren Cevdet Paşa, 9 Ocak 1856 yılında mevleviyet derecesindeki Galata kadılığı görevine getirildi. Aynı yıl içerisinde de Mekk-i Mükerreme ve İstanbul kadısı rütbelerini aldı. 1861 yılında ise Rumeli teftişine çıkan Sadrazam Kıbrıslı Mehmed Paşa’ya refakat etti. Kısa bir süre sonra ise İşkodra’da çıkan isyanı bastırması için me’mûriyyet-i fevkalâde olarak görevlendirildi. Bu başarılı vazifesinden sonra da 1863 yılında Bosna eyaletini teftiş görevi verildi. Bu görev sırasında Anadolu kazaskerliği rütbesini aldı. Bosna’daki başarısı dolayısıyla, daha önce hiçbir ilmiye mensubuna verilmemiş olan nişân-ı Osmâni ile ödüllendirildi. Haziran 1864’te ise Kozan’da Derviş Paşa ile birlikte Fırka-i Islâhiyye’yi oluşururak, Çukurova ve Kozan dağlarını dolaştı. Burada başarılı olmasına karşın, Ahmed Paşa’nın yükselişini hazmedemeyen bir grup tarafından ilmiye sınıfından mülkiyeye nakline karar verildi. 13 Ocak 1866 yılında ise kazaskerlik pâyesi vezârete çevrildi. Ahmed Cevdet Efendi yerine Ahmed Cevdet Paşa olarak anılmaya başlandı.


            Bundan sonra ise Maraş, Adana, Zor ve Urfa eyaletlerinin birleştirilmesi ile oluşan Halep valiliğine tayin oldu. İki yıllık görev süresi boyunca, Yeni valiliğin teşkilatlanmasını gerçekleştirip, Dîvân-ı Ahkâm-ı Adliyye başkanlığı görevine getirildi. Divanın nezârete çevrilmesi ile de Adliye Nâzırı oldu. Bu dönemde de nizamî mahkemelerin teşkilatlanmasını yaparak bu konuyla ilgili kanunları hazırladı.


            Cevdet Paşa’nın Hanefî fıkhına dayanan bir kanun kitabı hazırlanması gerektiğini belirten düşüncesi, onun asıl şöhretini kazandıran olaylardan bir tanesidir. Bu düşüncesi de Bâbıâli’de oluşturulan Mecelle-i Ahkâm-ı Adliyye Cemiyeti’nin başkanlığına getirilmesini sağladı. Devrin önemli alimlerinin de bulunduğu cemiyet Mecelle’nin ilk dört kitabını yayınlamayı başardı fakat beşinci kitabın hazırlığında Cevdet Paşa reislikten alınarak, Bursa valiliğine tayin edildi fakat Bursa valiliğindeki görevi de çok uzun sürmedi. Cevdet Paşa’nın yerine başkanlığa gelen Gerdankıran Ömer Hulûsi Efendi tarafından çıkartılan Kitâbü’l-Vedîa isimli kitabın büyük eleştirilere uğraması sonrası 24 Ağustos 1871 yılında Cevdet Paşa’ya Mecelle-i Ahkâm-ı Adliyye Cemiyeti’nin başkanlığı ile Şûrâ-yı Devlet Tanzimat Dairesi başkanlıkları verildi.


            Mecelle’nin sekizinci kitabının hazırlandığı sırada Maraş valiliğine tayin edilse de yine aynı hızda eski görevine geri dönüp İstanbul’a geri geldi. Kısa bir süre sonra da Şûrâ-yı Devlet üyesi, ardından da Evkaf Nâzırı oldu (1873). Aynı yılın ortalarında ise Maarif Nâzırlığına getirildi. Bu görevi sırasında ilkokullardan yüksek okullara kadar her seviyenin ders programlarını elden geçirerek, yeni bir elifbâ cüzü bastırdı. Nuruosmaniye Camii’si avlusunda da modern usullere göre yeni bir ilk okul açtı. Okulların teşkilatı ise sıbyan, rüşdiye ve idadi olmak üzere yeniden düzenlendi. Kendisi de, Kavâid-i Türkiyye, Mi’yâr-ı Sedâd ve Âdâb-ı Sedâd isimli üç tane okul kitabı yazdı.


            1874 yılında ise Şûrâ-yı Devlet başkan vekilliğine getirilen Cevdet Paşa, Mecelle’nin de on kinci kitabını hazırlamasına rağmen aynı yılın 2 Kasım tarihinde Yanya valiliğine getirildi, 1875 yılında ise önce Maarif Nâzırlığı sonra da Adliye Nâzırlığına getirildi. Adliye Nâzılırlığı görevinde de Ticaret Nezâreti’ne bağlı olan ticaret mahkemelerini Adliye Nezâreti’ne bağladı. 1876 yılında Bulgaristan’da patlak veren isyan üzerine Rumeli müfettişliği ile görevlendirdi. Sofya’dan döndükten sonra ise nâzırlık görevinden azledilip Suriye valiliğine tayin edildi. Fakat daha henüz Suriye’ye varamadan tekrar Maarif nâzırlığına getirildi. Kısa bir süre sonra da Adliye nâzırlığına tayin edildi. Bütün bu tayinler sırasında da on altıncı ve son kitabı da bastırarak Mecelle’yi tamamladı. 1877 yılında ise İbrâhim Edhem Paşa sadrazam olunca Dahiliye nâzırlığına getirildi. Görevi sırasında da memurların tercümelerinin kaydedildiği Sicill-i Ahvâl Defteri’ni hazrılattı. Aynı yıl içinde Evkaf nâzırlığına getirilip, ertesi sene Suriye valisi olarak Şam’a gitti. Bu sırada Kozan’da çıkan Kozanoğlu Ahmed Paşa isyanını bastırmakla görevlendirildi. Ancak görevi sırasında Şam valiliğine Mithad Paşa’nın atanmasıyla açıkta kaldı. İstanbul’a dönüş yolunda ise Ticaret nâzırlığına tayin edildiği haberini aldı. Fakat Tunus’lu Hayreddin Paşa’nın sadaretten ani istifası üzerine Ârifî Ahmed Paşa sadarete getirilinceye kadar on gün süreyle vekaleten sadrazamlık görevini yürüttü. Said Paşa başvekil olduktan sonra da tekrar Adliye nâzırlığına getirildi. Bu seferki görevinde de 1880 yılında açılan Mekteb-i Hukuk’ta dersler verdi. Ahmed Vefik Paşa’nın başvekil olması üzerine de 1882 yılında nâzırlık görevinden ayrılarak üç buçuk yıl resmi görevlerden uzak kaldı. Bu süre boyunca da tarihini tamamlayıp Kavâid-i Osmâniyye’nin eksiklerini düzeltti.


            Son olarak Server Paşa’nın vefatı üzerine 11 Haziran 1886 tarihinde beşinci defa Adliye nâzırlığına getirildi. Fakat Sadrazam Mehmed Kâmil Paşa ile arasındaki anlaşmazlık sebebiyle ayrılmak zorunda kaldı. 10 Mayıs 1890 yılında da II. Abdülhamid tarafından Meclis-i Âlî’ye tayin edildi. Bundan sonraki hayatını çalışmalarına ve ailesine ayıran Cevdet Paşa, 26 Mayıs 1895 yılında Bebek’teki evinde hayatını kaybetti.


            Tanzimat döneminin önemli fikir adamlarından olan Cevdet Paşa, Osmanlı’nın son asırda yetiştirdiği önemli bir bilim adamıdır. Devlet görevlerindeki başarılarının yanı sıra kendisi aynı zamanda bir tarihçi, hukukçu, eğitimci ve sosyologdur. Genç yaşta öğrendiği Arapça ve Farsçanın yanı sıra Fransızcayı da öğrenmiştir. Bu dil bilgisi onun modern Batı eserlerini de okuyup anlamasına imkan vermiştir.


            Cevdet Paşa, nâzırlık görevlerini yürütürken öne çıkarttığı üç farklı husus vardır. Bunlardan ilki yeni eğitim kurumlarının hayata geçirilmesi, ikincisi yeni ders kitapları ve programlarının hazırlanması ve sonuncusu ise Türkçe’nin bir dil bilimi olarak ön plana çıkartılmasıdır. On iki cilt olan Târîh-i Cevdet’i sade bir dille yazmış olması, onun dildeki sadeliğe verdiği önemin en önemli kanıtıdır. Buna ek olarak hazırladığı ders kitapları da modern uygulamalara göre Türkçe olarak hazırlanmıştır.


            Tanzimatın farklı fikirlerinin tartışılmaya başlandığı dönemde Cevdet Paşa, Osmanlı ve Batı kurumlarının farklı dini ve sosyolojik temellere dayandığını vurgulayarak, her yönden batılılaşmanın hem yanlış hem de imkânsız olduğu fikrini savunmuştur. Fikri hayatında Osmanlıcılık-İslamcılık fikrini savunsa da bunun yeni metotlarla yapılması gerektiğini savunmuştur. Aynı şekilde Batı’nın ilmi ilerlemesini kabul edip, bu ilerlemelerin Osmanlı müesseselerinin ıslahı için kullanılması fikrini savunmuştur.

 

KAYNAKÇA

  • YUSUF HALAÇOĞLU, MEHMET ÂKİF AYDIN, "CEVDET PAŞA", TDV İslâm Ansiklopedisi, https://islamansiklopedisi.org.tr/cevdet-pasa (22.04.2024).

  • Niyazi Berkes, Türkiye’de Çağdaşlaşma, İstanbul 1978.

  • Bernard Lewis, Modern Türkiye’nin Doğuşu.

5 görüntüleme0 yorum

Son Yazılar

Hepsini Gör
bottom of page