2011'den Günümüze Kısaca Türkiye-Suriye İlişkileri
- Kaan Katmer
- Feb 28
- 7 min read
Updated: Mar 1

Türkiye-Suriye İlişkileri özellikle AKP’nin yeni dış politika kimliğinin yansıması olmuştur. 1998’de imzalanmış Adana Mutabakatının ardından Ankara-Şam yönetimi arasında tabiri caizse bir detant dönemi olduğu söylenebilir zira Ankara artık iyimser ve tedbirli biçimde Suriye politikasını yürütmeye başladı. Bu dönemle birlikte ilişkilerin kademeli biçimde geliştiği görülür.
Süregelen kötü ilişkilerini iyileştirmek niyetinde olan Suriye bu bağlamda Türkiye ile yaşadığı temel anlaşmazlıklarda biri olan Suriye topraklarında PKK varlığı konusunda Türkiye lehine aksiyonlar almaya başlamıştır. Şam Hükumeti PKK’nın Suriye’deki kamplarının faaliyetlerini sonlandırmıştır. PKK’nın ülkesindeki bağlarını koparmıştır. Örgüt yandaşlarının ülke içerisinde seçimlerde aday olmaları engellenmiş ve devletin içerisinde Türkiye aleyhtarı seslere son verilmiş, PKK’lıların Suriye’den Türkiye ye geçişlerini engellemiş ve tutuklu bulunanlar ise teslim etmiştir. Tüm bunlara cevaben de Türk Hükumeti Şam ile arasını iyileştirme çabalarına hız vermiştir.
İki ülke arasındaki diğer başlıca sorunlar ise Hatay ve su sorunu olmuştur. Ankara başta ilişkilerin gelişmesi adına bu iki soruna da nihai çözüm istemişse de Suriye bunu yokuşa sürmüş ve Ankara’da sürece yayılmasını önermiştir. Süreç ilerleyip taraflar yakınlaştıkça da bu iki sorun da iki devlet tarafından da görmezden gelinmiş ve iyi ilişkiler bu minvalde sürdürülmüştür. 2009 yılında imzalanan bir antlaşma sonucunda iki ülke Dicle Nehri’nin kullanımı konusunda mutabakat zaptına imza atmıştır. Ayrıca Aşı Nehrine de ortak bir baraj inşaa edilmiş ve suyun a ortak kullanılması kararlaştırılmıştır. Türk tarafı daha çok güvenlik ve savunma gibi işbirlikleriyle ilgilenmiştir.
İyileşen siyasi ilişkiler ile birlikte sürecin tabii bir getirisi olarak iki ülke arasındaki ekonomik ilişkilerin de pozitif anlamda bir ivmelenme yakaladığı göze çarpar. Özellikle Türkiye’nin Suriye’ye ihracatı kayda değer biçimde artış göstermiştir. Bu bağlamda 2007’de 797,766 $, 2008’de 1,115,000 $’a, ve 2010’da 1,844,605 $’a ulaşmıştır.
İki ülke arasındaki iyi gidişat “Arap Baharı” olarak adlandırılan döneme kadar sürmüştür. Nitekim bu süreçten Esad Hükumeti de etkilenecektir. İlk evrelerde Türkiye Esad rejimini destekleyen bir tavır takınmıştır. Bunun sebebi barizdir yaklaşık 2000 yılından beri iki ülke arasındaki pozitif anlamda gelişen ilişkiler göz önünde bulundurulmuştur. 18 Mart 2011 tarihinde ise rejim karşıtı gösterilerin başladığı Suriye’de Esad yönetimi bu eylemleri şiddet yoluyla bastırmaya çalışmıştır. Esad Rejimi bu süreçte sürekli reform sözü verse de uygulama kısmında asla hayat bulamamış ve Türkiye’nin olaya bakışı da bu süreçte belirlenmişti. Ne muhalifler ne de Türkiye Esad’ın reform girişimlerini yeterli ve samimi bulmayınca olaylar büyüdü. Türkiye’nin ibresi muhalif gruplara doğru kaymaya başladı.
Özellikle bu dönemde Türkiye'nin Suriyeli muhalif gruplara verdiği destek, ikili ilişkilerin kopma noktasına gelmesine yol açmıştır. 30 Kasım 2011’de Suriye’ye karşı 9 maddelik bir yaptırım programı hazırlanmıştır. Takip eden süreçte iki ülke de elçilikleri kapatma yoluna başvurmuş medyaya birbirleri hakkında daha sert demeçler vermeye başlamıştır. Yapılan her türlü antlaşma fesh edilip iki ülke arasındaki diplomatik ilişkiler kesilmiştir. Özellikle 2012 yılında Suriye Muhalif ve Devrimci Güçler Ulusal Koalisyonunun kurulması ve Türkiye'nin bu koalisyonu tanıması, Esad yönetiminin tepkisine neden olmuştur. Şam yönetimi de Türkiye’nin muhalif desteği üzerine ülkesindeki PKK’lı unsurları desteklemeye başlayacağını belirtmiştir. Bu bağlamda da rejim ülkenin kuzey bölgelerinden çekilerek bölgenin PKK ile bağlantılı PYD’nin kontrolüne girmesine göz yummuştur. PYD’de bundan yararlanıp bölgede özerk bir devletleşme çabasına girişmiştir. Ankara PYD’ye karşı izolasyon çabalarına girişse de nitekim bir başarısızlıkla karşılaşmış ve PYD 2013 yılında özerkliğini ilan etmiştir. İki ülke arasındaki durum bir kriz niteliğini almış ve daha da büyümüştür. Keza Esad’da ülkesinde muhaliflere karşı daha da sert bir tonda hareket etmeye başlamıştır. 2012 yılında gerçekleşen bir olay ise krizi iyice tırmandırmıştır. Keza Suriye’nin Türkiye’ye ait bir savaş uçağını düşürmesi durumun askerileştiğinin de bir göstergesi oldu. Türkiye olay sonrası tepki verip NATO’yu toplantıya çağırdıysa da kınama harici bir tepki gelmemiştir. Aynı zamanda yönetimin Suriye’de uyguladığı şiddet Suriyelilerin Türkiye’ye sığınmasına sebebiyet de vermiştir ve gün geçtikçe bu sayılar da artış gösterir. Aralık 2013’te bu sayı 560.000 civarlarındadır. Türkiye'nin bu dönemde Suriye muhalefetine sağladığı lojistik ve siyasi destek, çok sayıda uluslararası aktör tarafından yakından izlenmiş ve tartışılmıştır. Ancak, bölgede artan çatışmalar ve radikal grupların etkinliği, Türkiye'nin politikalarına dair eleştirileri de beraberinde getirmiştir.
2013 sonrası ise şiddetlenen olaylar milyonlarca Suriyeli’nin savaştan kaçarak komşu ülkelere sığınmasına sebebiyet verir. Türkiye, yoğun bir mülteci akınıyla karşı karşıya kalmıştır. 2015 yılına gelindiğinde ülkedeki Suriyeli mülteci sayısı 2,5 milyonu aşmıştır. Bu durum, Türkiye'nin hem ekonomik hem de toplumsal yapısını etkileyerek uluslararası platformda yeni politikaları benimsemesini zorunlu kılmıştır.
Bu dönemde Suriye'nin kuzeyinde PYD/YPG'nin etkinliğinin artması, Türkiye'nin güvenlik endişelerini derinleştirmiş ve Ankara'nın bu bölgeye yönelik politikasını sertleştirmesine yol açmıştır. ABD'nin PYD/YPG'ye verdiği destek ise Türkiye'nin NATO içerisindeki ittifak işlevselliğine dair soru işaretlerini arttırmıştır. Ayrıca bu döneme kadar çeşitli terör saldırıları, Akçakale’ye top mermilerinin düşmesi, Cilvegözü sınır kapısı saldırısı, Reyhanlı saldırısı, Kilis’e düşen top mermileri, Türk uçağı düşmesi, Kobani Olayları, Şah-Fırat Operasyonu ve Rus Uçağının düşürülmesi gibi olaylar da vuku bulan kayda değer olaylardır.
Nitekim sürecin bir yara varamayacağını kavrayan Türk Hükumeti kendi sınırını kuşatmış YPG/PYD ve DAEŞ gibi terör unsurlarının sınırlarında tehdit yarattığını bunu kontrol etmekten yoksun ve eylemsiz kalan Suriye hükumetini görmezden gelerek Fırat Kalkanı Operasyonu ile sınır güvenliğini muhafaza etmek adına 24 Ağustos 2016’da Suriye topraklarına Operasyon başlatmıştır. İki gün içerisinde yaklaşık 400 km lik bir alan denetim altına alınmış ve operasyon başarıyla ilerlemiş. Operasyonun sonucuna baktığımızda ise 90 kilometre uzunlukta ve 40 kilometre derinliğinde bir alan terörist unsurlardan temizlenmiş oldu.
Nitekim Suriye’nin bu durumu göçü de beraberinde getirmiştir. Milyonlarca Suriyeli Türkiye’ye sığınmıştır ve bu durumun yıllar geçtikçe Türk ekonomisine zararı oldukça fazla olmuştur. Gelen Suriyelilerin nerede kalacakları ve hukuki statüleri hep sıkıntıya yol açmıştır. Türkiye’ye toplumsal, sosyal, siyasal, ekonomik ve güvenlik açısından nüfuz etmişlerdir. Devletin onlara bakmak için harcadığı para ve uyum sorunları en başlıca sorun olmuştur.
2017 ile birlikte ilişkiler Suriye’nin kuzeyindeki askeri operasyonlar, mülteci krizi, terörle mücadele ve uluslararası diplomatik çabalar ile geçmiştir. Türkiye’nin PYD/YPG tehdidiyle karşı karşıya kalması daha da kesin adımlar atılmasına sebebiyet verdi. Türkiye hem ulusal güvenliğine hem de Suriye’nin toprak bütünlüğüne ciddi bir tehdit olarak gördüğü PKK’nın Suriye yapılanması olan PYD/YPG’ye yönelik uzun bir süredir kapsamlı bir askeri harekat için hazırlık yapmaktaydı. Gerek bölge ülkeleri gerekse Suriye’de aktör olan diğer güçlerle görüşmeler gerçekleştirerek siyasi ve askeri zemini üretme çabası içerisindeydi.
Gelinen aşamada terör kuşağının batı ucundaki Afrin için Türkiye harekete geçti. Türk Silahlı Kuvvetleri (TSK) uzun bir süredir bölgeye askeri güç intikal ederken, İdlib’de Afrin’in güneyinde de üstlenerek bölgeyi çevrelemiş durumda. Yine kendisine müzahir eğit donattan geçirilen binlerce Suriyeli muhalif unsur PYD/YPG tehdidine karşı bölgeye sevk edildi. Türkiye 15 Temmuz darbe girişiminin hemen ardından başlattığı ve bölgedeki terör örgütleri DEAŞ ve PYD/YPG’yi eş zamanlı bir şekilde temizlediği Fırat Kalkanı Harekatı’na (FKH) benzer şekilde yeni bir adım atıyor. Uzun zamandır hazırlıkları süren harekât, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın “Afrin operasyonu sahada fiilen başlamıştır” açıklamasından kısa bir süre sonra 20 Ocak saat 17:00’da taarruz aşamasına geçilerek başlatıldı. TSK harekatın adını “Zeytin Dalı” olarak dünyaya lanse ederken, FKH’de olduğu gibi BMGK kararlarına ve BM anlaşmasının 51. maddesine atıf yapıldı.13 Operasyon terör örgütü kontrolündeki Afrin ve çevresini kontrol altına almak ve gelecekte ülkemize sığınmış mültecileri geri dönmeleri halinde güvenli bölgeler oluşturmak hedeflenmiş ve operasyon başarıya ulaşmıştır.
Takvimler 2019’u gösterdiğinde ise yeniden bir harekat başlayacaktı. Barış Pınarı Harekâtı, iki ana hedef doğrultusunda hayata geçirilmiştir: İlk olarak, Türkiye'nin ulusal güvenliğini tehdit eden PKK/KCK/PYD-YPG ve DEAŞ terör örgütlerinin etkisiz hale getirilmesi amaçlanmıştır. İkinci olarak ise, iç savaş nedeniyle Türkiye'ye sığınan Suriyelilerin güvenli bir şekilde vatanlarına dönmelerini sağlamak ve insan onuruna yakışır bir yaşam sürebilmeleri için gereken şartları oluşturmak hedeflenmiştir.14 Harekâtın sonucunda Türkiye, önemli bir jeopolitik tehlikeyi ortadan kaldırmış ve yaklaşık bir milyon mültecinin evlerine güvenli bir şekilde dönüşüne olanak tanıyacak bir ortam hazırlamış olacaktır.
Barış Pınarı Harekâtı, Türkiye'nin Suriye topraklarında terör örgütlerine karşı Fırat Kalkanı ve Zeytin Dalı Harekâtlarından sonra düzenlediği üçüncü askeri operasyon olarak gerçekleştirilmiştir. Birleşmiş Milletler Sözleşmesi’nin 51. maddesi ve BMGK’nın terörle mücadele kararlarına dayanarak başlatılan bu harekât, PKK/KCK/PYD-YPG ve DEAŞ gibi örgütleri hedef almıştır. Harekâtın amacı, Fırat’ın doğusundaki Tel Abyad ve Rasulayn arasındaki 120 kilometrelik alanı terör unsurlarından temizlemek olup, derinlik sınırı olarak M-4 kara yolu belirlenmiştir. Sadece terör unsurlarını hedef alan bu operasyon sırasında sivillerin ve tarihi yapıların zarar görmemesi için azami hassasiyet gösterilmektedir. Buna rağmen harekâtın “Türk-Kürt savaşı” olarak sunulması hem Türkiye’nin hem de bölgenin huzurunu tehdit eden bir çarpıtmadan ibarettir.
2020 yılının başlarında İdlib'deki çatışmalar yoğunlaşmış, rejim güçlerinin ilerleyişi sonucunda Türkiye'nin gözlem noktaları tehdit altına girmiştir. Şubat 2020'de rejim tarafından düzenlenen bir saldırıda 34 Türk askeri şehit olmuş, Türkiye bu saldırıya "Bahar Kalkanı Harekâtı" ile yanıt vermiştir. Operasyonun amacı, rejim güçlerinin ilerlemesini durdurmak ve sivillerin Türkiye sınırına doğru göç etmesini engellemektir. Bu süreçte Türkiye, Rusya ile diplomatik temaslarını artırarak Mart 2020'de Moskova Mutabakatı'nı imzalamış ve bölgede geçici bir ateşkes sağlanmıştır.
2021 yılında Türkiye, Suriye'den gelen mülteci akınlarını yönetmek için uluslararası topluma çağrıda bulunmuş ve güvenli bölge oluşturma çabalarını hızlandırmıştır. Türkiye, Suriye'nin kuzeyinde kontrol ettiği bölgelerde altyapı projeleri başlatarak yaklaşık yarım milyon mültecinin gönüllü dönüşünü sağlamayı hedeflemiştir. Ancak uluslararası yardım mekanizmalarının yetersiz kalması ve Avrupa ülkelerinin sorumluluk paylaşımından kaçınması, Türkiye üzerindeki ekonomik ve sosyal baskıyı artırmıştır.
2022 yılı, Türkiye'nin Suriye'nin kuzeyindeki terör örgütlerine yönelik operasyonlarını sürdürdüğü bir yıl olmuştur. Türkiye, özellikle PKK/YPG unsurlarının saldırılarına karşılık olarak sınır ötesi harekâtlarını genişletmiştir. Bu bağlamda, Türk Silahlı Kuvvetleri (TSK), "Pençe-Kilit Operasyonu" ile bölgedeki terör hedeflerini etkisiz hale getirmeyi amaçlamıştır. Aynı yıl içinde, ABD ve Rusya ile yapılan temaslarda Türkiye, sınır güvenliğini sağlamak için daha geniş bir alanın kontrol altına alınması gerektiğini vurgulamıştır.
2023 yılında Türkiye ile Suriye arasındaki ilişkilerde normalleşme adımları öne çıkmıştır. Türkiye, Şam yönetimi ile doğrudan temaslara başlamış ve mültecilerin geri dönüşünü kolaylaştırmak için ortak çözüm yolları aramıştır. Özellikle Rusya'nın arabuluculuk rolüyle Ankara-Şam hattında gerçekleştirilen görüşmeler, iki ülke arasında siyasi diyaloğun yeniden başlamasına zemin hazırlamıştır. Ancak, rejimin tavizsiz tutumu ve bölgedeki aktörlerin farklı çıkarları, bu süreci zorlaştıran unsurlar olmuştur.
Türkiye, mülteci krizini hafifletmek ve Suriyeli sığınmacıların gönüllü dönüşünü teşvik etmek amacıyla Suriye'nin kuzeyinde "güvenli bölgeler" oluşturma çabalarını artırmıştır. Türk Kızılay’ı ve çeşitli kuruluşlar tarafından desteklenen altyapı projeleri kapsamında konut inşası, sağlık hizmetleri ve eğitim alanında çalışmalar yapılmıştır. Ancak, güvenlik riskleri ve uluslararası toplumun yeterli desteği sağlamaması, bu girişimlerin etkinliğini sınırlayan başlıca faktörler olmuştur.
Esad rejiminin sona ermesi, Türkiye-Suriye ilişkilerinde yeni bir dönemin başlangıcını temsil edecektir. Türkiye’nin bu süreçteki başarısı, terörle mücadele, mülteci sorunlarının çözümü ve bölgesel iş birliği konularında sergileyeceği etkin politikalarla doğrudan bağlantılıdır. Bölgesel istikrar ve Suriye’nin yeniden inşası, yalnızca Türkiye’nin değil, tüm uluslararası toplumun sorumluluğu altında gerçekleşmelidir.
KAYNAKÇA
Makaleler
ÇAĞLAR, M. T. (2014). “2011 Sonrası Türkiye-Suriye İlişkileri ve Suriye-Türkiye Krizi. TÜBİTAK Proje No. [112K172]. [Yıldız Teknik Üniversitesi], [İstanbul].
ÇETİNOĞLU, Hakan, "Suriyeli Mülteciler ve Türkiye'nin Göç Politikaları." Mülteci Araştırmaları Dergisi, 3(2),2016, s.70-85.
GÖK, Naim, “Suriye Krizi’nin Türkiye’ye Yansımaları (2011-2017)”, Üsküdar Üniversitesi Sosyal Bilimler Dergisi, sayı:8 (Haziran 2019), s.77-114.
Tezler
ÜZÜM, İpek, Arap Baharı ile Birlikte Değişen Türkiye Suriye İlişkileri: Sosyal İnşacı Bir Analiz, Yayımlanmamış Yüksek Lisans Tezi, İstanbul Üniversitesi, 2019.
İnternet Kaynakları
BBC, https://www.bbc.com/turkce/articles/c3gyd9050y9o , (28 Ocak 2025).
CNNTürk,https://www.cnnturk.com/turkiye/turk-savas-ucagi-suriye-karasularinda-dustu-73657 (25 Ocak 2025).
KRİTER, https://kriterdergi.com/dis-politika/idlibde-son-durum-ve-turkiyenin-konumu , (28 Ocak 2025).
Reuters,https://www.reuters.com/article/us-syria-crisis-nato-idUSBRE85P0IN20120626, (27 Ocak 2025).
SETA, https://www.setav.org/5-soru/5-soru-baris-pinari-harekati, (28 Ocak 2025).
SETA, https://www.setav.org/5-soru/5-soru-zeytin-dali-harekati (28 Ocak 2025).
Tuğba Evrim Maden, “Ortadoğu İçin Örnek İş birliği: Türkiye-Suriye Asi Nehri Dostluk Barajı”, ORSAM, 2011, https://www.orsam.org.tr/tr/ortadogu-icin-ornek-bir-isbirligi-turkiye-suriye-asi-nehri-dostluk-baraji/ , (28 Ocak 2025).
UNHCR, https://data2.unhcr.org/en/situations/syria/location/113 (27 Ocak 2025).
Comments